Çaresizlik sevdiğinizin
ellerinizin altında her gün, her saat, her dakika kayıp
etmesi karşısında sessizce çığlık atmaktır.
Çaresizlik
örnek aldığınız, hayatınıza etki bırakmış sevdiğinizin bir daha hayatınızda
olamayacağını hissetmektir.
Çaresizlik
hayatın sizi günden güne onsuzluğa kabullenemeye zorlamasıdır.
Çaresizlik
sevdiğinden ayrı düşmek ve yalnız kalmaktır.
Ve
en önemlisi de her şeyden çok değer verdiğiniz canınızdan can olan ağabeyini kaybetmenin
ne olduğunu kalbinizin en derininden hissetmenizdir. Yüreğinizi dağlayan,
çığlıklarınızın yeri göğü inletmesine rağmen ölümün soğuk yüzünün gözünüzün
önünde gitmemesinin adıdır çaresizlik. Ölüm sizin için yıkım iken, sevdiğiniz
için kurtuluş olduğunu bilseniz de yüreğiniz sızlamaya devam eder.
Gözyaşlarınızın
içinizi parçalandığını dile getirse de siz sessiz ve durgun bakışlarla hayata
gülümsemeye devam etmek zorunda kalırsınız bazen. Çünkü sevdiğinizin umudunun
ve gülüşünün sönmemesi için çırpınır etrafında pervane olursunuz.
Bakışlarınızla bile kıyamazsınız. Doyamadığınız insanı yitirmeye doğru giden
günleri aklınızda çıkaramazsınız. Hüzün her yerdedir. Etrafınızı kuşayan
karanlık sizi boğar.
Daralırsınız. Her şey üzerinize üzerinize gelir. Kaçmak,
uzaklara gitmek istersiniz ama yerinizde donup kalırsınız. Gidecek yeriniz
yoktur. Sizi siz yapan hayatla savaşırken, siz hayata tutundurmak istediğiniz
sevdiğinizden önce ölmeye başlarsınız. Kendinize ait hayalleriniz, geleceğiniz
ve anınız kül olmuştur. Nasıl olmasın ki canınızdan can olan sevdiğiniz solmaya
başlamıştır. O solarken sizin geleceğiniz de solmuştur…
Bütün
bunları Abdulaziz Karaköse’nin “Sabır mı Edeyim Şükür mü?” kitabının
uyandırdığı derin etkiyi dile getirmek istedim.
Karaköse
kalemini hayatından çok değer verdiği Abisini kaybetmenin kendisinde bıraktığı
derin izler ve yaşanan dramı dile getirmek için mürekkebe daldırmış. Bu
mürekkep o kadar samimi ve içten satırlara dönüşmüş ki anlatılanların bizi
etkisi altına almaması imkânsız.
Karaköse
ile biz de acıları yaşıyor, hastane koridorlarında gözlerimize hâkim
olamıyoruz.
Karaköse
içinde bulunduğu durumu o kadar sade ve anlaşılır dile getirmesi bizi de
kuşatıyor. Heyecan ve hüzünle satırları aralıyoruz. Her satırdan derin bir
nefes alıp veriyoruz. Boğazımız düğümleniyor. Bir yandan biz de bıraktığı
hüzünden dolayı kitaba ara vermek isterken, diğer tarafından acaba ne oldu
sorularıyla merakımıza yenilip, bir an önce kitabı bitirme arasında kalıyoruz.
Sevginin,
kardeşliğin ve ailenin ne olduğunu Karaköse bize bir kez daha yaşanmış bir
dramla hem hatırlatıyor hem de öğretiyor. Yozlaşan insanlara sevdiğinizin
değerini yaşarken bilin dersini kalbinin acısıyla haykırmakta bize. Dünyanın
geçiciliğine aldanmayın ve maddi olan şeyler gözünüzü kör etmeden etrafınızda size
değer verenlere sahip çıkın mesajınızı bize verirken ki samimiyeti bizi
saatlerce etkisi altına alıp, düşünmemizi ve kendimizi sorgulamamızı
sağlamakta.Kitabın konusuna ve kurgusuna değinerek kitabın büyüsünü bozmak
istemiyorum.
Karaköse
“sabır mı” ve “şükür mü” metaforunu ancak kitabı elinize aldığınızda ve içiniz
cız ettiğinde karar vereceksiniz. Yaşanmış olayları dile getiren kitapları
sevenlerin, muhakkak okuması gerekiyor.
Osman Tatlı
osmantatli@gmail.com
Osman Tatlı
osmantatli@gmail.com