5 Ocak 2020 Pazar

Sevginin ve Kardeşliğin Adı


Çaresizlik sevdiğinizin ellerinizin altında her gün, her saat, her dakika kayıp etmesi karşısında sessizce çığlık atmaktır.

Çaresizlik örnek aldığınız, hayatınıza etki bırakmış sevdiğinizin bir daha hayatınızda olamayacağını hissetmektir.

Çaresizlik hayatın sizi günden güne onsuzluğa kabullenemeye zorlamasıdır.

Çaresizlik sevdiğinden ayrı düşmek ve yalnız kalmaktır.

Ve en önemlisi de her şeyden çok değer verdiğiniz canınızdan can olan ağabeyini kaybetmenin ne olduğunu kalbinizin en derininden hissetmenizdir. Yüreğinizi dağlayan, çığlıklarınızın yeri göğü inletmesine rağmen ölümün soğuk yüzünün gözünüzün önünde gitmemesinin adıdır çaresizlik. Ölüm sizin için yıkım iken, sevdiğiniz için kurtuluş olduğunu bilseniz de yüreğiniz sızlamaya devam eder.

Gözyaşlarınızın içinizi parçalandığını dile getirse de siz sessiz ve durgun bakışlarla hayata gülümsemeye devam etmek zorunda kalırsınız bazen. Çünkü sevdiğinizin umudunun ve gülüşünün sönmemesi için çırpınır etrafında pervane olursunuz. Bakışlarınızla bile kıyamazsınız. Doyamadığınız insanı yitirmeye doğru giden günleri aklınızda çıkaramazsınız. Hüzün her yerdedir. Etrafınızı kuşayan karanlık sizi boğar. 

Daralırsınız. Her şey üzerinize üzerinize gelir. Kaçmak, uzaklara gitmek istersiniz ama yerinizde donup kalırsınız. Gidecek yeriniz yoktur. Sizi siz yapan hayatla savaşırken, siz hayata tutundurmak istediğiniz sevdiğinizden önce ölmeye başlarsınız. Kendinize ait hayalleriniz, geleceğiniz ve anınız kül olmuştur. Nasıl olmasın ki canınızdan can olan sevdiğiniz solmaya başlamıştır. O solarken sizin geleceğiniz de solmuştur…

Bütün bunları Abdulaziz Karaköse’nin “Sabır mı Edeyim Şükür mü?” kitabının uyandırdığı derin etkiyi dile getirmek istedim.

Karaköse kalemini hayatından çok değer verdiği Abisini kaybetmenin kendisinde bıraktığı derin izler ve yaşanan dramı dile getirmek için mürekkebe daldırmış. Bu mürekkep o kadar samimi ve içten satırlara dönüşmüş ki anlatılanların bizi etkisi altına almaması imkânsız.

Karaköse ile biz de acıları yaşıyor, hastane koridorlarında gözlerimize hâkim olamıyoruz.

Karaköse içinde bulunduğu durumu o kadar sade ve anlaşılır dile getirmesi bizi de kuşatıyor. Heyecan ve hüzünle satırları aralıyoruz. Her satırdan derin bir nefes alıp veriyoruz. Boğazımız düğümleniyor. Bir yandan biz de bıraktığı hüzünden dolayı kitaba ara vermek isterken, diğer tarafından acaba ne oldu sorularıyla merakımıza yenilip, bir an önce kitabı bitirme arasında kalıyoruz.

Sevginin, kardeşliğin ve ailenin ne olduğunu Karaköse bize bir kez daha yaşanmış bir dramla hem hatırlatıyor hem de öğretiyor. Yozlaşan insanlara sevdiğinizin değerini yaşarken bilin dersini kalbinin acısıyla haykırmakta bize. Dünyanın geçiciliğine aldanmayın ve maddi olan şeyler gözünüzü kör etmeden etrafınızda size değer verenlere sahip çıkın mesajınızı bize verirken ki samimiyeti bizi saatlerce etkisi altına alıp, düşünmemizi ve kendimizi sorgulamamızı sağlamakta.Kitabın konusuna ve kurgusuna değinerek kitabın büyüsünü bozmak istemiyorum.

Karaköse “sabır mı” ve “şükür mü” metaforunu ancak kitabı elinize aldığınızda ve içiniz cız ettiğinde karar vereceksiniz. Yaşanmış olayları dile getiren kitapları sevenlerin, muhakkak okuması gerekiyor.

Osman Tatlı
osmantatli@gmail.com

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

  Unit 42: Dijital Parmak İzi Sanal yani ikinci bir hayat/yaşam mecrasının kapısını sonuna kadar açan internet artık bizim beşinci organım...