Unit 42: Dijital Parmak İzi
Sanal
yani ikinci bir hayat/yaşam mecrasının kapısını sonuna kadar açan internet
artık bizim beşinci organımız oluverdi. Bedenin bir parçasına dönen internet
ister istemez mahremiyetimizin/özelimizin en çok ihlal edilen alanına dönüştü.
Gerçeklikten çok internette yaşanır olundu. Görünürde zararsız olan internette
insan kendini daha özgür hissediyor. Bu özgürlük hissi çoğu zaman tedbirsiz
hareket etmesine neden olmaktadır. Kendini savunmasız bırakınca da geriye
kendine ait birçok şeyi bıraktığını farkına varamamaktadır. İnternete girişle
kendine ait izleri bırakmaktadır. Geçmişi silmekle ya da eylemleri silmekle
geriye bir şey kalmadığını düşüncesi tamamen bir yanılgıdır. İnternete
girildiği anda herkes kendince dijital bir iz bırakmaktadır. Başka bir tabirle
parmak izini bırakmaktadır. Görünürde silinen bu iz, aslında
makinenin/cihazın/telefonun içlerinde varlığını korumaktadır. Resmi ve gayri
resmi yollarla biz farkında olmadan bilgilere ulaşılmakta, depolanmakta ve
zamanı gelince kullanıma açılmaktadır. En basit şekliyle açık cihazdan
istendiği zaman kameradan izlenerek özel hayat ihlal edilebilmektedir. Birileri
bizi gözetlerken farkında olmayış ve internetten gezinmeler risk teşkil
etmektedir.
Sinema
bize dijitalleşmenin risklerini görmemiz adına ve en önemlisi korku toplumu
oluşturma adına algılarımızı yönetmektedir. Peki, riskler bilinmesine rağmen
önlem alınıyor mu? Hayır, çünkü insanlar var olmak için internete ihtiyaç
duymaktadır. Sanal dünyada insanlar daha kolay var olabilmektedir. Bunu da
bilmektedirler. Bundandır internet vazgeçilmez olmuştur, beşinci organdır.
Kendini gerçekleştiremeyen yığınlar için internet bir kaçış kapısıdır. Kendini
gösterme, kanıtlama ihtiyacını böylelikle gidermektedir.
Dijitalleşme
sadece var oluş uzamından ibarette değildir. İş ve sosyal hayatının bütün
türevlerini de içermektedir. Böyle olunca da her ihtiyaç internet üzerinden
giderilmektedir. Bu bir zorunluluğa hatta bir yaşam biçimine dönüşmüştür. Özel,
genel her şey internetin depolarında yer edinmiş durumdadır. Bundan bir kaçış
olmadığı gibi bundan korunmanın yolları da görünmemektedir. Teknoloji bunu
zorunlu hale getirmiştir. Dolaysıyla internetle yaşamanın bir yolunu bilmeli ve
ona göre klavye tuşlanmalıdır.
Dizilerin
ekseni belli bir konuda ise temanın bütün detayları yüzeysel ya da derin bir
şekilde ele alınır. İzleyici için avantajlı bir durumdur. Konu daha iyi ve
kolay anlaşılır. Ele alınan konuda bilinç oluşur. Tabii bilincin yönü farklılık
gösterebilir. Benzer içerikler sıkıcıda gelebilir. Bu da kurgunun özgünlüğüne
bağlıdır. Kesin olan şey dizinin merkeze aldığı konuyu etraflıca işlemesi ve
izleyicinin konu hakkında bilgi sahibi olmasıdır. Bilginin doğruluğu da
yanlışlığı da ayrı bir tartışmadır.
Unit
42 dizisi işlenen suçları bilgisayar/internet bağlantılarıyla çözen polisiye
bir dizidir. Polisiye film ve dizilerde olay yerinde katilin parmak izi, DNA’sı
gibi suç mahallinde ipucular ararken Unit 42 dedektifleri doğrudan bilgisayara,
tablete ve telefona yönelmekte, cinayetlerle ilgili kanıtları buralarda
aramaktadır. klasik polisiye dizilerden farklı bir yöntemle cinayetleri
çözmektedirler. Dizide parmak izi, DNA suçluyu ele verecek ipucular üzerinden
durulmamaktadır.
Sezonun
her bölümünde farklı bir cinayet konu edilmektedir. Dizi seri bölümlerden
oluşmaması diziyi daha ilgi ile seyretmeyi kolaylaştırmaktadır. Her bölümde
teknolojinin bir yönünü görme imkânı oluşmaktadır. Bilişim uzmanı
dedektiflerinin nasıl çalıştığını, internetin görünmeyen yönünü öğreniyoruz.
Şifrelerin ne kadar kolay kırıldığını, gizli sandığımız bilgilerin ne kadar
kolay elde edildiğini görüyoruz. Şunu rahatlıkla görüyoruz nasıl ki parmak
izimizi yok edemiyorsak internetteki dijital parmak izlerimizi de yok
edemiyoruz.
Acımasızca
işlenen cinayetlerin ortasında dizinin dikkat çeken aile dramıdır. Bilişim
uzmanların başındaki dedektif Sam karısını kanserden kaybetmiş, üç çocuğu ile
yalnız kalmıştır. Çocuklarıyla ile olan iletişimsizliği ve çocukların annesiz
büyümenin zorlukları anlatılırken her şeye rağmen aile olmanın önemi ve aradaki
sevgi öne çıkarılmaktadır. Annenin gerekliliği ve annesizliğin oluşturduğu
boşluğu bir polisiye dizisinde bu kadar yerinde vurgulandığına rastlamadım.
Dizinin Belçika’da geçtiğini ve vurgulanan aile içi iletişiminde Belçika
kültürünü yansıttığını unutmamak gerekir. Bir benzerlik aramaktan çok ailenin
önemini vurgulaması dikkat çekicidir. Bir erkeğin ölen karısına dair duyguları
ve özlemleri de dizinin farklı bir yönüdür. Kan ve cesetler arasında aile
olarak var olma savaşı veren Sam başarısızdır ve çocuklarıyla iletişime
geçmekte zorlanmaktadır. Çocuklarına bakan kardeşi üzerinden iletişime geçme
hatası yapmaktadır. Sam çocuklarından kaçmaktadır. Bu kaçış ve iletişimsizlik
karısına olan ihtiyacını fazlasıyla hissettirmektedir. Aynı zamanda Sam’ın sevgiye olan özlemini de
ortaya çıkarmaktadır.
Sam
iş ve ailesi arasında kalmış bir ruhu yansıtmaktadır. Bir tarafta acımasız bir
hayat, diğer taraftan merhamet ve sevginin gerekliliğidir. İki zıt duyguyu bir
arada tutmak ve birbirine karıştırmamak ne kadar zor olduğu ortadır. Kan ve
cesetle dolu bir dünyada duyarsızlaşmamak imkânsızdır. Acımasız bir dünya bir
insanda ne kadar merhamet ve güven bırakır ki. Kan ve ceset dolu bir dünyada
sağlıklı bir psikoloji ile hayat bakmak kolay değildir. Özellikle katillerin
peşinde koşan dedektif ve polislerin kendi özel sorunlarının altında ezildiğini
de görünce durum karışık bir hal almaktadır.
Her
şeyden önce insan kalabilmek aileye olan merhamet ve sevginin varlığıyladır.
İki farklı dünyayı bir arada sunan dizi izlenmeyi hak ediyor.
Osman
Tatlı
osmantatli@gmail.com