Bir
Virüs Filmi: Dünya Savaşı Z
Zombi filmlerin
kurguları üç aşağı beş yukarı birbirine benzer. Farklılıklar alt metinlerde
kendini hissettirir. Zombileşen insanların gösterdiği refleks öldürmekten çok
dönüştürmeye dayanır. Açlığını bastırmak için insanlara saldırsa da insanları
ısırdıktan sonra serbest bırakmaktadır. Arka planda yamyamlaşan zombilerin
akıllıca hareket ettiğini anlarız. Yoksa ısırdığı insanları neden serbest
bıraksınlar. Tabii bazı filmlerde birbirlerini yediklerini de görürüz. Ancak
daha çok hastalığa yakalanmamış insanlara bir saldırı içine girerler. Tabii
bunların bir mantığı yok. Yönetmenlerde filmin akışını bozmak için buna bir
anlam yüklemezler. Klasikleşen anlayışı farklı kurgularla devam ettirirler.
Önemli olan panik ve kaos ortamı oluşturmak ve kurtarıcıların devreye girmesidir.
Kurtarıcılarla beraber siyasi düşüncelerin alt yapısının temeli ya atılır ya da
atılan temellere yeni tuğlalar eklenir.
Zombi kavramı Woodoo
inancın bir uzantısı olsa da zombiler yeniden dirilmiyor, insanlar
dönüşmektedir. Hislerini kaybetmekte, beyin düşünce yeteneğini yetirerek sadece
yaşama sağlamak için bedeni ayakta tutan yiyecek peşine düşmeyi emir
etmektedir. Yani insandaki irade, şuur ve akıl yetileri kaybolmaktadır. İşte
burada Woodoo inancı girmektedir. Büyücüler yaptıkları karışımlarla insanları
köleleştirmektedir. Bu köleleştirmekte insanların hislerinin ve düşüncelerinin
elinden alınması, bedenin verilen talimatlarla isteneni karşı koymadan yerine
getirmesidir. Woodoo inancından iradesi ve hisleri elinde alınan insanlar,
başkaları tarafından kontrol edilebilmektedir. Sinemanın esinlediği bu inançtan
yola çıksa da zombiler kontrol edilememektedir ve öldürülmeleri gerekmektedir.
Woodoo büyücülerin zombileştirdikleri ise köle olarak hayatlarına devam
etmektedir ve köleleri kontrol etmek için en iyi yoldur.
Bilimkurgu sineması
insanlığın ya da dünyanın yok oluşuna dair bir teorisi insanların
zombileşmesidir. Dayanağı da filme göre tabiat anadır. Tabiat ana hem acımasız
hem merhametlidir. Hem zehri hem ilacı kendi içinde barındırır. Yeter ki bilim
bunu görebilsin. Tabiat ananın insandan intikam alışı da insanların tabiatta
yaptıklarının karşılığıdır. Bu durumda insanın çaresiz kalmaması ve mücadele
etmesi gerekir. Bu insanın tabiat anaya meydan okumasıdır. Açıklaması da tabiat
ananın sırlarının çözülmesidir. Yani insanoğlu tabiat ananın yapıp ettiklerini
bilmektedir ve insan tabiat anadan her zaman üstündür. Madem her şeyin var
oluşu tabiat anada gizlidir, o zaman yok oluşun önüne de geçilebilir.
Filmin kurtarıcı bilim
adamın virüsün kaynağını bulmak için yola çıkan heyetteki askerlere
açıklamasını böyle okumak gerekir. Onlar anlamasa da, kafaları karışsa da
bilimin adamın kendine olan öz güveni bunu gösterir. Bilimin adamının zombilere
yem edilmeyip, aptalca ölmesi de uyarı niteliğinde olsa gerek.
Virüsün kaynağını
bulmak adına çıkan yolculuk bize dünya siyasetinin panoramasını sunmaktadır.
Amerika’yı merkeze alan film, önce dostu Güney Kore’ye gider. Virüsün kaynağını
bulmak için. Aradıklarını bulamazlar ama Kuzey Kore için söylenenler ise
acımasızcadır. Koreli yönetim halkın bütün dişlerini sökmüştür. Birbirlerinin
ısırmasınlar. Dişleri olmayan insan ısıramaz ama aynı zamanda konuşamazda.
Burada anlamamız gereken, Kuzey Korelilerin dilsiz oldukları, yönetime dair
sessiz, çaresiz oldukları ve zulüm gördükleridir. Yönetimin acımasız ve zalim
olduğunu anlarız. Onları farklı yollar kurtarmanın peşine düşmektense halkı
rızası dışında, özgür iradelerini yok ederek, onlara sormadan istediğini
yapmasıdır. İkinci ilginç bir konu ise filmde bile Kuzey Kore’de olup bitenler
hakkında bilgi alamayışları. Bu da ülkenin kendini dünyaya kapattığını
göstermektedir ve filmde bunu vurgulamaktadır.
Üzerinde durulması
gereken son durak İsrail’e gidiştir. İsraillerin virüsü önceden bilmesi ve
önlemler alması Amerikalıları şaşırtmaktadır. Aslında şaşıran Amerikalılar gibi
görünse de asıl şaşıran seyircidir. İsrail bütün ırklara kapısını açmış ve
onları korumaktadır. Yine İsrail’in ne kadar akıllı bir yönetim tarafından
idare edildiğini de görüyoruz. On kişilik karar mekanizmasının vurgulanması
İsraillerin ne kadar temkinli ve dikkatli olduklarını kendilerini korumak ve
varlıklarını devam ettirmek adına her şeyi en detayına kadar araştırdıklarını
ve şüphe ile hareket ettiklerini anlatmaktadır.
Virüsün İsrailler
tarafından bilinmesi sanki Amerikalılara atılan bir gol gibi görünebilir.
Amerikalılar bunu bilmezken ve bilirken Amerikalılara söylememelerinin bir
bedeli olmalıdır. Bu bedelin işareti de çok geçmeden görüyoruz. Tabii arada
Araplara, Filistinlilere kucak açan, sahiplenen İsrailleri yine yok edecek
olan, başlarına bela açacak olanların Filistinliler olduğunu Arapların şarkı
söyleyerek zombileri galeyana getirip surdan içeri girmelerine neden olmasıdır.
Mesaj açıktır; koruduğun Araplar, Filistinliler her zaman başına bela olacaktır,
bela getirecektir. Amerikalılar ilk uyarıları böylece yapmış olurlar.
İkincisinde de
Amerikalıyı koruyan İsrailli askerlerden kadın askerin ısırılması ve kolunun
kesilmesidir. Kolunun kesilmesi İsraillere gözdağıdır, ne kadar akıllı
olursanız ve tedbirinizi alırsanız da biz olmadan sizin bir geleceğiniz yoktur.
Ancak biz sizi her şart ve durumda kurtarabiliriz. Ceza olarak da sağ kol
kesilir. Zaten kolu kesilen İsrail askeri çok uysallaşır ve Amerikalının emrine
girer, peşinden sesini çıkarmadan gider. İsraillin varlığı her zaman Amerika’ya
borçlu olduğu hatırlatılır.
Her filmde olduğu gibi
ailesine düşkün; karısına aşık, çocuklarıyla arkadaş gibi olan sevecen bir baba
kendini dünyanın geleceği için sevdiklerini geride bırakmayı göze alarak, ölüme
gider. Duygusallığın dozunu yükseltmek ve Amerikalının dünyanın geleceği için
yaptığı fedakârlığı anlamamız için de kameraya ailesini sevdiğini söylememiz
istenir. Amerikalılar dünyanın geleceği için kendilerini seve seve feda
ettiklerini, edeceklerini ve yaptıkları her şey dünyanın geleceği için olduğunu
bize klişe sloganla vurgularlar. Bizde duygusal moda girerek yapılan
fedakârlığın büyüklüğü karşısında duygusallaşırız.
İsmi üzerinde “Dünya
Savaşı” dünyaya Amerika’nın kendini dolaylı olarak anlatması ve misyonunu
göstermesidir.
Osman Tatlı
osmantatli@gmail.com