Atiye’nin
Derdi Ne?
Fantastik kurgularda olağanüstülük ve sınırsızlık türün temel özelliğidir. Olayların gelişimi seyirciyi şaşırtmaz, ancak kurgu fantastik özellikler taşısa da olay örgüsünün bütünlüğünde olaylar arasında geçişte tutarlılıklar olması ve kurguda anlamsızlığa yol açacak kopuklukların olmaması gerekir. Tutarsızlıklar ve kopukluklar filmin ya da dizinin izleyişini zevksiz hala getirir. Kurgu gizem öğesi üzerine kurulsa da film ve dizi çekilmez bir hal alır.
Fantastik
kurgu olaylara ve var olana olağanüstülük katar, alt metin motiflerini ya da
algısını ortadan kaldırmaz. Bazen bir film ya da dizinin birkaç sezonu sadece
bir mesaj üzerine kurulur ve alt metinin etrafında döner. Temel amaç verilmesi
gerekenin farklı yollarla zihinlerde yer edinmesidir. Olaylar alt metinlerin
işini kolaylaştırmak için oluşturulur. Olayı bütünün bir parçası olarak
düşünmek gerekir ve manadan kopuk değildir. Her karenin kendi için bir
tutarlılığı vardır. Her görsel ve işitsel motif ekran başındakilerine mesaj
taşır. Bu mesaj var oluşa bir mana katar. Duygusal ve zihinsel algıları
tetikler. Kendilerini bulmalarını ve karar almasını sağlar.
Artık
algının en kolay veriliş biçimi fantastik kurgular üzerindendir. Seyirciyi
yormayan türün özelliği insanları sıkılmadan ve heyecanla, dikkatle ekrana
yönelmesini sağlamaktadır. Olay merkezli türün arasında serpiştirilen alt
metinler ve beden dilinin oluşturduğu atmosfer seyirciyi kendine daha kolay ve
hızlı çekmektedir.
Oyuncuların,
yönetmenin ve senaristin etkilenmediği ruh hali seyirciyi esir alır, yapanların
var oluşunu etkilemeyen kurgular, ekran başındakilerini etkiler. Kurguyu
oluşturanların kendilerinden bir şey bulmadığını, seyirci kendinde bulur. Bu
birbirine zıt tuhaflık hiçbir zaman gündeme gelmez, kimse de dillendirmez.
Sevinen, üzülen, heyecanlanan ve en önemlisi değişmesi gerektiği duygusu ve
düşüncesinin girdabına giren seyirci iken, arka plandakilerin bu kurgularda
yaşananlardan kendilerine pay çıkarmazlar. Ondandır ki oyuncular ve yönetmenler
halka yabancı ve uzaktırlar. Ama bir o kadar da halkı iyi tanırlar.
Bütün
bunların sonucunda film ya da diziler düşünmemiz gereken konuları gündemimize
getirerek düşünce ve duygu dünyamızı şekillendirirler. Biz de gördüklerimiz ve
işittiklerimiz üzerine hayatta dair anlayışlar geliştiririz. Bazen komplo
teorilerini destekleyici anlayışlar da kazandırırlar. Nasıl olsa filmin ve
dizilerin ispatlaması gereken bir şeyleri yoktur. İnandırıcılık için bilimsel
veriler sunmazlar ama seyirci verileni bilimsel bir veriymiş anlayışla alır,
kullanır. Tuhaf olan ikinci konu ise verilenlerin doğruluğunu araştırmaya gerek
görmeden, kabullenmesidir. Filmlerin ve dizilerin görünmez gücüde budur.
Fantastik
türün yaygınlaşması hayatın gerçekliğinden kaçan insanların sığındığı bir liman
haline gelmesindedir. Haber ve magazin programlarla hayatın yaşanılamaz hale
gelişini acımazca vurgulayanlar, insanları umutsuzluğa, karamsarlığa iterek,
kötülüğün ruhları sardığı anlayışla insanları hayattan koparmasına neden
olmaktadır. Hayattan kopan insan teselliyi fantastik dünyanın kirli kollarında
aramasından yol açmaktadır. Fantastik tür insanların bir kaçış kapısı haline
gelmiştir.
İnsanların
kaçış kapısı haline gelen fantastik tür, fantastik film ve dizilerin artmasına
yol açmıştır. Dünyada hızla yaygınlaşan tür, Türkiye’de de Batılıların
öncülüğünde yerli dizilerin çevrilmesine başlandı. Bunlardan bir tanesi de
“Atiye” dizidir.
Atiye
dizisinin ikinci sezonu üzerinde durmadan önce, dizinin kurgudaki kopuklukların
ve Atiye’nin kötü oyunculuğunun diziyi izlenmez bir hale getirdiğine değinmek
gerekir. Kötü bir kurgu, kötü oyunculuklar dizinin en zayıf tarafını
oluşturmaktadır. Zorla izlenecek bir sezon olmuş.
Bilinmezlikler
dinden ya da kutsal kaynaklardan bağımsız ele alındığında ve bilinmezlikler
mitoslarla mana kazandırılmaya çalıştığında ortaya tatmin edici bir düşüncenin
ortaya çıkmayacağı kesindir. Aksine kafa karıştıran bir manzara ortaya
çıkmaktadır. Belki de amaç anlamsızlığı derinleştirmektir. İnsanları
bilinmezliğin içine bırakıp karanlıkta kayboluşunu izlemek, bazıların hoşuna
gidiyordur. Belki de kendi kör kuyularında kaybolanlar herkesin kendileri gibi
kör kuyularda gezinmesini istemektedir. Geçmişi bugüne taşıma derdi Atiye’nin
de derdi ancak bu dert bugünün insanlarına aba altında sopa göstermektir.
Atiye
insanlığın korktuğu, ölüm fobisini körüklemenin peşindedir. Tanrının insanlığı
yüz üstü bıraktığını, kurtuluşun ve yok oluşun gizemli örgütlerin elinde
olduğunu satır aralarında sürekli dilendirmektedir. Örgütlerin planın
derinliği, kusursuzluğu ile süslenen söylemler bunun en bariz örneğidir. Dünya
kaynaklarını koruma adına dünya nüfusun azalması gerektiği algısı bir sezonluk
koşuşturmanın amacını göstermektedir. Dünyanın Covit-19’la boğuştuğu ve komplo
teorilerin insan nüfusu azaltma olduğu vurgulandığı bir dönemde Atiye’de son
bölümde bunun altını çizerek seyircisine ortalıkta isimleri anılan örgütlerden
korkması gerektiğini ve dünyayı kimlerin yönettiğini dolaylı anlatmaktadır.
Firavunun ben de öldürür ve diriltirim anlayışın bir uzantısıdır bu anlayış.
Bazılarınca sıradan gelebilir ama binlerce hata milyonlarca insan dünyayı var
eden, yok edenlerin belli bir zümre olduğu inanışı mevcuttur. Bu tür dizi ve
filmler de bu anlayışı beslemektedir.
Havva’dan
gelme, aşkın sonsuzluğu, ikinci evrenler, yıldız kadın, vb kurguların nereye
bağlandığı önemli olduğu için, bunların varlığı asıl mesajı iletmektir. Ayrıca
insanlığa ya gelecekten ya da geçmişten birilerin gelmesiyle kurtulacağı
inanışın dillendirilmesi, yaratıcının varlığını yok saymaktır.
Var
olan örgütlerin ölümsüzlüğü ve sonsuzluğudur. Öyle ki örgüt ismi telaffuz
edilir ama detaya girilmez. Polis bile ifade alırken örgüte dair sorular
sormaz. Merakta etmez. Bu da bir kabullenişi gösterir. Örgütün büyüklüğü ve
dokunulmazlığını hissettirir. Basit bir yaklaşım gibi görünebilir ama bugün
dünyada olan biten birçok şeyin ardında örgütler aranması ve buna bağlanması
bunu yaklaşımı desteklemektedir.
Atiye’nin
derdi yerleşik inanışları ve anlayışları alt üst etmektir. Var olanları da
beslemektir. Batının fantastikleştirdiği dinini benzerini Türkiye’ye de getirme
çabası vardır. Yitirilen yaratıcı anlayışın yerine yenilerini inşa etmektir.
Biliyoruz ki inanç boşluk kabul etmez, boşatılan inançların yerine, başka
inançların getirilmesi gerekir. Toplumlar inançsız yaşayamaz. Ama hangi inançla
yaşadıkları da önemlidir.
Osman Tatlı
osmantatli@gmail.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder