2 Şubat 2019 Cumartesi

Toy Duygular


Toy Duygular
Duygular yaşa ve yaşanmışlıklara bağlı olarak gelişen yönümüzdür. İnsan çoğu zaman duygularını tanımaz ve onlardan habersizdir. İnsan duygularla yüzleşene kadar da duyguların etkisini bilmez. Duyguların bilgisine sahip olana bilir; ancak bu bilgi duygunun kendisi değildir. İnsan kendi duygusuyla karşı karşıya gelmeyene kadar duygularına karşı pasiftir. Duygular zamanı gelmeden harekete geçmez. Bunlardan en önemlisi de aşktır. İnsanlar aşka dair çok şey bilir, çok şey de anlatabilir. Ancak kendisi âşık olana kadar aşka yabancıdır. Dolaysıyla aşkın oluşturacağı duygu yoğunluğunu da bilmez. İlk defa da karşılaştığında insanlar ne yapacağını bilemez, yaşadıkları duygusal değişimin adını bile koyamaz. Âşık olduğuna bile karar veremez. İşte ilk defa karşılaşılan duygu dönemi toyluktur. Evet, duygularımızın toyluk dönemi vardır. Bu daha olgunlaşmamış duygularımızdır. Tecrübesi az, bizim kontrol edemediğimiz, tanımlamakta zorlandığımız ve özelliklerini tecrübe etmediğimiz dönemdir. Bu dönem kişinin kendisine karşı en zayıf yani savunmasız olduğu dönemdir. Çünkü kişi çaresizdir, çıkmaza girmiştir. Ne yapacağını bilmez bir şekilde sağa sola arayışların için girer. Daha önce akıl verdiği konuda kendisi akıl almaya çalışır. Uykuları kaçar. İkilem içine girer. Akıl devre dışı kalır. Kişi ne yaptığını bilmez davranışlara ve söylemlere içine girer.

Duygusal toyluk dönemi herkesin yaşadığı ve yaşayacağı bir dönemdir. Her duygunun toyluk bir dönemi vardır. Yaşamın ilerleyen dönemlerinde duygu tanınır, bilinir. Kişi duygunun ikinci ve diğer zamanlarında bu duyguyu bildiğinden kontrol etmesi kolaylaşır. Nasıl davranacağını bilir. İlk seferde ki gibi çaresiz olmaz ve çıkmaza girmez. Daha rahattır. Duygularla baş edebilir. Duygulara yön verebilir. Biz buna tecrübe ediyoruz. Duyguların yaşattıklarından edinen bir tecrübedir. Duygular tecrübe edilmeden hissedilmez. Bilinebilir ama hissedilmez. Bilme ve hissetme arasındaki farkı insan başına gelmeden de anlamaz. Duygunun ziyaret etmediği kişi kendini akıllı zanneder ve bildiği duyguyu önemsemez, ciddiye almaz ve üstesinden geleceğine dair bir güveni vardır. Duygu geldiğinde bir önceki bilmişliği ve güveni paramparça olur. Şaşkına döner. Ne kadar cahil olduğunu fark ettiği gibi, güvenin yalan olduğunu öğrenir.

Yaşanmamış duyguya karşı kişi nasıl bir savunma geliştireceğini bilemez. Tanımadığı şeye insan nasıl savunma geliştirsin ki. İnsan bildiği, tanıdığı şeylere karşı kendini savunmaya alır. Karşı saldırı planları kurar. Örneğin aşka dair bilinen onca bilgi, insana âşık olduğu zaman ne yapacağını öğretememiş ve insan âşık olduğu zaman ki dönemi sağlıklı atlatamamıştır.

Toy duyguların bir rotası yoktur. Suyun akışına kendilerini bırakırlar ama bu akışı yokuş aşağı bir hıza dönüştürür. Bazı kişilerdeki dengesizlikte bundandır. Toy duygular zihni alt üst ettiğinden, kişi düşünemez bir hale gelir. Duygularda tecrübesiz olduğundan nasıl bir davranışa dönüşeceklerini bilemediklerinden tutarsız bir hal ortaya çıkar. Bu durum yaşanan dönemi zorlaştırır. Kişiyi yıpratır. Bu dönemde insan acıyla karşılaşır. Bedensel acının yanında duygusal acı belirir. Duygusal acının daha uzun sürdüğü ve daha yıpratıcı olduğu fark edilir. Duygusal acı çoğu zaman dayanılmaz bir hal alır. Kişiyi farklı bir ruh haline çevirir. Normal yaşantının dışına çıkarır. Farklı bir ruh hali ve farklı davranışlarla kişi karşı karşıya kalır. Kendini bile tanıyamaz. Kendisinin şaşırdığı davranışları sergiler. İster hoşuna gitsin ister gitmesin bu yeni davranışların önüne geçilmez. Tabii sıkıntının bir nedeni de bir önceki davranışlarla, yeni davranışlar arasında kişinin gidip gelmesidir. Çünkü bazen kişi yeni davranışları kendince onaylamaz, doğru bulmaz. Bazen de bu ruh hali insandan yeni davranışlar bekler, ama kişi istemesine rağmen istenen eylemleri yerine getiremez. Bu yerine getirememe de insanda sıkıntılara neden olur. Kişilik ve karakter her zaman değişmeye hızlı ayak uyduramaz. Karakter bazen direnç gösterebilir. Bu direnç insanda iç çatışmalara neden olur. Bu da kişide tutarsız söylem ve davranışlara neden olur. Âşık birinin sürekli gel git içinde olmasının bir nedeni de bunlardır.

Toy duygular ilişkinin ilk zamanlarda var olduğundan ilişkinin ilk zamanlarındaki tuhaflık da bundandır. Kişi nasıl davranacağını bilemez. Her şeyden önce duygularından emin değildir. Çünkü aşkı daha önce yaşamamıştır. Hoşlanmanın ne olduğunu da tam bilmez. Bir his var ama bu his neyin nesidir, bilinmez. Kişi sürekli kendisine bunu sorar durur. Yarım duygular ilişkiyi tuhaflaştırır. İki taraf da toy duyguları taşıyorsa pek sorun yoktur. Ama bir taraf tecrübeli ise sorunlar çıkar. Tecrübeli olan bir önceki ruh halini unutmuştur. Karşısındakini anlamakta zorlanır ve anlamsız bulur. Farklı nedenler arar. Halbuki yıllar önce kendisinin yaşadığı dönemi hatırlasa ve empati yapsa sorun kendiliğinden çözülecektir. maalesef insan sadece düşüncede unutkan değildir, duygularda da unutkandır.

Toy duygular sabırsız olur ve hemen sonuç isterler. Biraz sonuç odaklıdırlar. Zamanın gerekliğini bilmediklerindendir. Çünkü duygularda öğrenir. Her öğrenmenin güçlüğü duygularda da fazlasıyla vardır. Kişiyi yormasının altında bu vardır. Bu öğrenme süreci kişiden kişiye değişiyor. Sürenin kısalığı uzunluğu önemli değildir. Kişide bıraktığı izin derinliği ve sığlığı önemlidir. İzin derinliği kişiyi daha çok yorar ve yıpratır. En önemlisi fazla yıpranmadan atlatabilmektir. Kişinin hayat tecrübesi bu durumu kolaylaştırabilir. Yoksa duyguların acıması yoktur. Kişiye çok kötü bir ders vererek kendilerini anlatırlar. Bu süreçte zihinsel anlamda güçlü olmakta işi biraz kolaylaştırır. Zihin duyguların hızını kesemez ama yavaşlatabilir. Bu da bir avantajdır.

Toy duygular bizim gerçeğimiz ve kaçınılmazlarımızdır. Onları dinlemeli ve anlamaya çalışmalıyız. Acele etmeden, panik yapmadan bu yapılmalıdır. Duygulara dair cevaplarda, çözümlerde bizdedir, dışarıda değil. Duygular konusunda dış dünyanın elinden bir şey gelmez. Faydası azdır. Ama bu yalnız savaşmak da olarak anlaşılmamalıdır. Kendimize karşı zafer planları yapmaktansa, kendimizi anlamaya çalışmamız daha doğru bir karardır. Kişinin kendisine karşı zaferi olmaz, çünkü her yaş, her olay insanı yeni duygularla karşı karşıya getirir ya da bildiğimiz sandığımız şeyleri daha bilmediğimizi fark ettirir. Duygular anlaşılmayı ve sonrasında yaşanmayı ister; yoksa kendileriyle savaşmayı değil. Kim kendi kendini yenebilmiş ki. Tabii yenmek diye bir şey varsa.

Osman Tatlı
osmantatli@gmail.com

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

  Unit 42: Dijital Parmak İzi Sanal yani ikinci bir hayat/yaşam mecrasının kapısını sonuna kadar açan internet artık bizim beşinci organım...