Toy
Duygular
Duygular
yaşa ve yaşanmışlıklara bağlı olarak gelişen yönümüzdür. İnsan çoğu zaman
duygularını tanımaz ve onlardan habersizdir. İnsan duygularla yüzleşene kadar
da duyguların etkisini bilmez. Duyguların bilgisine sahip olana bilir; ancak bu
bilgi duygunun kendisi değildir. İnsan kendi duygusuyla karşı karşıya gelmeyene
kadar duygularına karşı pasiftir. Duygular zamanı gelmeden harekete geçmez.
Bunlardan en önemlisi de aşktır. İnsanlar aşka dair çok şey bilir, çok şey de
anlatabilir. Ancak kendisi âşık olana kadar aşka yabancıdır. Dolaysıyla aşkın
oluşturacağı duygu yoğunluğunu da bilmez. İlk defa da karşılaştığında insanlar
ne yapacağını bilemez, yaşadıkları duygusal değişimin adını bile koyamaz. Âşık
olduğuna bile karar veremez. İşte ilk defa karşılaşılan duygu dönemi toyluktur.
Evet, duygularımızın toyluk dönemi vardır. Bu daha olgunlaşmamış
duygularımızdır. Tecrübesi az, bizim kontrol edemediğimiz, tanımlamakta
zorlandığımız ve özelliklerini tecrübe etmediğimiz dönemdir. Bu dönem kişinin
kendisine karşı en zayıf yani savunmasız olduğu dönemdir. Çünkü kişi çaresizdir,
çıkmaza girmiştir. Ne yapacağını bilmez bir şekilde sağa sola arayışların için
girer. Daha önce akıl verdiği konuda kendisi akıl almaya çalışır. Uykuları
kaçar. İkilem içine girer. Akıl devre dışı kalır. Kişi ne yaptığını bilmez
davranışlara ve söylemlere içine girer.
Duygusal
toyluk dönemi herkesin yaşadığı ve yaşayacağı bir dönemdir. Her duygunun toyluk
bir dönemi vardır. Yaşamın ilerleyen dönemlerinde duygu tanınır, bilinir. Kişi duygunun
ikinci ve diğer zamanlarında bu duyguyu bildiğinden kontrol etmesi kolaylaşır.
Nasıl davranacağını bilir. İlk seferde ki gibi çaresiz olmaz ve çıkmaza girmez.
Daha rahattır. Duygularla baş edebilir. Duygulara yön verebilir. Biz buna
tecrübe ediyoruz. Duyguların yaşattıklarından edinen bir tecrübedir. Duygular
tecrübe edilmeden hissedilmez. Bilinebilir ama hissedilmez. Bilme ve hissetme arasındaki
farkı insan başına gelmeden de anlamaz. Duygunun ziyaret etmediği kişi kendini
akıllı zanneder ve bildiği duyguyu önemsemez, ciddiye almaz ve üstesinden
geleceğine dair bir güveni vardır. Duygu geldiğinde bir önceki bilmişliği ve
güveni paramparça olur. Şaşkına döner. Ne kadar cahil olduğunu fark ettiği
gibi, güvenin yalan olduğunu öğrenir.
Yaşanmamış
duyguya karşı kişi nasıl bir savunma geliştireceğini bilemez. Tanımadığı şeye
insan nasıl savunma geliştirsin ki. İnsan bildiği, tanıdığı şeylere karşı
kendini savunmaya alır. Karşı saldırı planları kurar. Örneğin aşka dair bilinen
onca bilgi, insana âşık olduğu zaman ne yapacağını öğretememiş ve insan âşık
olduğu zaman ki dönemi sağlıklı atlatamamıştır.
Toy
duyguların bir rotası yoktur. Suyun akışına kendilerini bırakırlar ama bu akışı
yokuş aşağı bir hıza dönüştürür. Bazı kişilerdeki dengesizlikte bundandır. Toy
duygular zihni alt üst ettiğinden, kişi düşünemez bir hale gelir. Duygularda
tecrübesiz olduğundan nasıl bir davranışa dönüşeceklerini bilemediklerinden
tutarsız bir hal ortaya çıkar. Bu durum yaşanan dönemi zorlaştırır. Kişiyi
yıpratır. Bu dönemde insan acıyla karşılaşır. Bedensel acının yanında duygusal
acı belirir. Duygusal acının daha uzun sürdüğü ve daha yıpratıcı olduğu fark edilir.
Duygusal acı çoğu zaman dayanılmaz bir hal alır. Kişiyi farklı bir ruh haline
çevirir. Normal yaşantının dışına çıkarır. Farklı bir ruh hali ve farklı
davranışlarla kişi karşı karşıya kalır. Kendini bile tanıyamaz. Kendisinin
şaşırdığı davranışları sergiler. İster hoşuna gitsin ister gitmesin bu yeni
davranışların önüne geçilmez. Tabii sıkıntının bir nedeni de bir önceki
davranışlarla, yeni davranışlar arasında kişinin gidip gelmesidir. Çünkü bazen
kişi yeni davranışları kendince onaylamaz, doğru bulmaz. Bazen de bu ruh hali
insandan yeni davranışlar bekler, ama kişi istemesine rağmen istenen eylemleri
yerine getiremez. Bu yerine getirememe de insanda sıkıntılara neden olur.
Kişilik ve karakter her zaman değişmeye hızlı ayak uyduramaz. Karakter bazen
direnç gösterebilir. Bu direnç insanda iç çatışmalara neden olur. Bu da kişide
tutarsız söylem ve davranışlara neden olur. Âşık birinin sürekli gel git içinde
olmasının bir nedeni de bunlardır.
Toy
duygular ilişkinin ilk zamanlarda var olduğundan ilişkinin ilk zamanlarındaki
tuhaflık da bundandır. Kişi nasıl davranacağını bilemez. Her şeyden önce
duygularından emin değildir. Çünkü aşkı daha önce yaşamamıştır. Hoşlanmanın ne
olduğunu da tam bilmez. Bir his var ama bu his neyin nesidir, bilinmez. Kişi
sürekli kendisine bunu sorar durur. Yarım duygular ilişkiyi tuhaflaştırır. İki
taraf da toy duyguları taşıyorsa pek sorun yoktur. Ama bir taraf tecrübeli ise
sorunlar çıkar. Tecrübeli olan bir önceki ruh halini unutmuştur. Karşısındakini
anlamakta zorlanır ve anlamsız bulur. Farklı nedenler arar. Halbuki yıllar önce
kendisinin yaşadığı dönemi hatırlasa ve empati yapsa sorun kendiliğinden
çözülecektir. maalesef insan sadece düşüncede unutkan değildir, duygularda da
unutkandır.
Toy
duygular sabırsız olur ve hemen sonuç isterler. Biraz sonuç odaklıdırlar.
Zamanın gerekliğini bilmediklerindendir. Çünkü duygularda öğrenir. Her
öğrenmenin güçlüğü duygularda da fazlasıyla vardır. Kişiyi yormasının altında
bu vardır. Bu öğrenme süreci kişiden kişiye değişiyor. Sürenin kısalığı
uzunluğu önemli değildir. Kişide bıraktığı izin derinliği ve sığlığı önemlidir.
İzin derinliği kişiyi daha çok yorar ve yıpratır. En önemlisi fazla yıpranmadan
atlatabilmektir. Kişinin hayat tecrübesi bu durumu kolaylaştırabilir. Yoksa
duyguların acıması yoktur. Kişiye çok kötü bir ders vererek kendilerini
anlatırlar. Bu süreçte zihinsel anlamda güçlü olmakta işi biraz kolaylaştırır.
Zihin duyguların hızını kesemez ama yavaşlatabilir. Bu da bir avantajdır.
Toy
duygular bizim gerçeğimiz ve kaçınılmazlarımızdır. Onları dinlemeli ve anlamaya
çalışmalıyız. Acele etmeden, panik yapmadan bu yapılmalıdır. Duygulara dair
cevaplarda, çözümlerde bizdedir, dışarıda değil. Duygular konusunda dış
dünyanın elinden bir şey gelmez. Faydası azdır. Ama bu yalnız savaşmak da
olarak anlaşılmamalıdır. Kendimize karşı zafer planları yapmaktansa, kendimizi
anlamaya çalışmamız daha doğru bir karardır. Kişinin kendisine karşı zaferi
olmaz, çünkü her yaş, her olay insanı yeni duygularla karşı karşıya getirir ya
da bildiğimiz sandığımız şeyleri daha bilmediğimizi fark ettirir. Duygular
anlaşılmayı ve sonrasında yaşanmayı ister; yoksa kendileriyle savaşmayı değil.
Kim kendi kendini yenebilmiş ki. Tabii yenmek diye bir şey varsa.
Osman Tatlı
osmantatli@gmail.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder