O Sen Değildi!
“Karın
nasıl biriydi?”
“Çok
iyi bir insandı. Bana düşkündü. Kusursuzdu…”
“Peki,
neden ayrıldın?”
“O,
sen değildi ki…”
O
sırada kadının kocası içeri girer. Kızgınlık ve şaşkınlık içeren bir tonla
“ooo! Söyle de bize taşınsın. Zaten on iki yıldır bizimle yaşıyor. Ben uyumaya
gidiyorum.” Sessizlik. İki bakış merdivenlerden hızla yukarı çıkan adama
kilitlenir. Ama yürekleri alev yeridir. Sessizlik çaresizliğin çığlığıdır.
Bakışlar gecikmişliğin hüznü ile doludur.
“Giderken,
neden benimle gel demedin?” der kadın.
“Geleceğine
inanmıyordum. Nişanlıydın.”
“Çok
ağır ve yavaştın. Kaybettin.”
Adamın
yüreğine ok saplanmışçasına kadının yüzüne bakar. Bakışları, kalbindeki
gecikmişliğin acısıyla renk değiştirir. Hüzün ve acımsı bir sesle “Artık
gitmeliyim!” Kadın, ağır, sessiz adımlarla bahçenin kapısına doğru giden adamın
ardından baka kalır. Adam, gözden kaybolana kadar ardından bakar. İsteksiz bir
şekilde kapıyı kapatır, kalbi giden adamla giderken, bedeni merdivenleri
tırmanır.
Birbirine
ait ama zamanında bunu anlayamamış iki ruhun yürekleri dağlayan ve insanı
dünyadan koparıp, başka boyuta taşıdığı filmin sahnesi karşısında durgunlaşan,
kelimeleri boğazına düğümlenen, gecikmişliğiyle kaybedenler listesine dâhil
olan, kendi gerçeğini bir daha kendisine hatırlatan filmi durdurup, alt üst
olmuş bir halde mutfaktan çayını aldı. Kışın amansız esen rüzgârına aldırış
etmeden pencereyi açtı ve duvara yaslandı. Gökyüzünün uçsuz bucaksız ve
tanımsız yüzüne baktı. Gözleri doldu. Geçmişin tatlı anıları, bugünün hüznü
arasında kayboldu. Kaybetmenin acısı, geçmişin güzel anılarına izin vermediğini
fark etti. Sadece daldı. Neye daldığını bilmeden, durgun bir ruh haliyle bir
süre daha anlamsız gibi gelen ama içi çığlıklarla dolu bakışlarla gözünü
kırpmadan dışarıya bakmaya devam etti. Gözünü kırpmaya korktu. Gözlerinin
yaşlarla dolmasını istemedi.
Kader,
kısmet ve tercih demişti, giden kadın kendi tercihlerini düşünmeden,
suçlarcasına. Film karesinde de erkek suçlanmıştı. Erkeğin elleri arasında
kayıp etmesine, göz yummasına ve erkeğin gitmemesi için yapılmasını yapmadan,
giden erkeği suçlamak kadının doğasında olsa gerek, diye düşündü. Suçlamak ne
kadar kolay değil mi? Bütün sorumluluğu erkeğin omzuna yüklemek ve erkeği
bununla bir ömür suçluluk psikolojisiyle yaşamasına izin vermek. “Dur!” demek,
neden kadına zor gelir ki. Kendisine ait olanın gitmesinin neresi kadınlık
onurudur bilinmez dedi, elindeki soğuk çayı yudumlarken. Kaybeden sadece erkek
değildi, düşüncesiyle mutfaktan odasına yöneldi.
Masanın
başında durdurulmuş filme baktı. Yarasına basan filmin devamını merak etmesine
rağmen eli başlama düşüne gitmedi. Arkasına yaslandı. Filmdeki adamın yedi
boyunca sevmediği ama kendisini seven kadınla yaşayışını ve on iki yıldır kalbi
sevdiği adamla yaşayan kadının ruh halini anlamaya çalıştı. Bu nasıl bir ıstırap,
nasıl bir ceza idi. Hayatın bundan acımasız bir gazabı olabilir miydi?
Aralıksız acı çeken bir ruhun hayatta ki amacı ne olabilirdi ki? Yaşamak
istenmeyen bir hayatı yaşama zorunluluğu neyin hakikati?
Hakikat,
yaşamın gizemine işaret ededursun. Ekrandaki hüzünlü ve pişman kadın erkeğin
hakikati sevginin sırrını çözmüş olmaları olsa gerek. Sönmek bilmeyen, sürekli
başkası için atan bir kalp, sürekli uzaklardakini düşünen bir zihin her şeye
rağmen sevgiden ödün vermeyişleri başka ne ile açıklanabilir. Yaşamın değerini
farkına varmak, ellerindeki hayatın bilincine varmak geriye kalan.
Seyircinin
hoşuna giden, iki tarafında suçlu aramamaları idi. Ortada bir sevgi vardı. Bu
yeterli idi ikisi için. Ve bunun iki taraf içinde bilinmesi hüzünlü iki ruha
sükûnet veriyordu. Kabullene bilmek ne önemli bir erdemlilik ve mutluluk diye
düşünen seyirci başlama tuşuna bastı. Adamla kadının konuşmasındaki önemli
noktayı fark etmişti. İkisi de birbirini sevdiğini biliyordu ve bundan şüpheleri
yoktu. Bu ikisine de yetiyordu. Bahaneler ardına ya da kelime oyunlarına
girmemişlerdi. Farklı bir hayatları vardı ama birbirlerine ait olduklarının
bilmenin huzurunu yaşıyorlardı. Hüznün ardında bu gizli mutluluk vardı.
Sorun
ne kaderdi ne de tercihti. Önemli olan farkındalık sonrasında gelenin değerini
bilebilmekte diye düşündü seyirci. Acının tüketmeyişi ancak farkındalık sonrası
tesellilerde gizliydi. Her şeye rağmen suskunluk devam ediyorsa, yüreği yangın
yerine dönüştürendir. Seyirci, ikilinin cesurca suskunluğunu bozan
konuşmalarının ortaya çıkaran heyecanıyla arkasına yaslanıp, hüzünlenme yerine
kendisinde oluşmuş olan farkındalıkla filme devam etti.
Osman Tatlı
osmantatli@gmail.com
Osman Tatlı
osmantatli@gmail.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder